Tecrübeyle sabittir ki; ”haddini aşan ne varsa zıddına döner!” | Saadet Partisi
 
   

Tecrübeyle sabittir ki; ”haddini aşan ne varsa zıddına döner!”

03.6.2020

Tecrübeyle sabittir ki; ”haddini aşan ne varsa zıddına döner!”

Değerli arkadaşlar, kıymetli vatandaşlarımız;

Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz üzere; Korona Virüs salgını tüm dünya ile birlikte ülkemiz gündemini de meşgul etmeye devam etmektedir.

Öncelikle ilk vakanın açıklandığı 11 Mart tarihinden bugüne, hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Tedavisi devam eden vatandaşlarımıza da Cenabı Hak’tan acil şifalar diliyor, en kısa zamanda ve en az kayıpla bu zor günleri de atlatabilmeyi temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar; kıymetli vatandaşlarımız;

Bir atasözümüz vardır; ”bir musibet, bin nasihattan iyidir..”

Evet, Korona Virüs salgını tüm yönleriyle her birimizi derinden etkileyen ciddi bir kriz.

Evet,hepimiz zor günler geçiriyoruz.

Ancak; böylesine büyük krizlerden aynı zamanda büyük dersler çıkarmalıyız.

Son yıllarda bizim Saadet Partisi olarak hep altını çizdiğimiz, her platformda dile getirdiğimiz bir husus var.

Nedir o?

Siyasetin dili ve üslubu.

Son yıllarda iyice yozlaşan, milleti kutuplaştıran, ayrıştıran, ötekileştiren siyaset dilinin terk edilmesi gerektiğini vurguladık hep.

Korona Virüs gerçeğiyle yüzleştiğimiz ilk günlerden itibaren de salgın nedeniyle yaşanan krizin ancak birlik, beraberlik ve aklı selimle atlatılabileceğini, barış ve huzur ortamını temin edecek bir dil ve üslup kullanılması gerektiğinin altını ısrarla çizdik.

Ancak üzülerek görüyoruz ki; iktidar, yıllardır nasihatlere kulağını tıkadığı gibi, yaşanan bu musibetten de ders çıkarmamaya sanki yemin etmiş gibi hareket ediyor.

Israrla ve sürekli;

Ayrıştıran, bölen, ötekileştiren söylem, tavır ve davranışlarından vazgeçmiyor, hatta bu dilden adeta beslenir hale geldiler.

Hâlbuki; gün kutuplaştırma değil, kucaklaşma günüdür.

Gün partizanlık değil, dayanışma günüdür.

Değerli arkadaşlar;

Çok açık ve nettir ki; iktidar, bugüne kadar her büyük krizde olduğu gibi bu krizde de bocalamıştır.

Maske dağıtımı gibi en basit konular başta olmak üzere, bu salgın çıktığı andan itibaren birçok konuda sergilenen beceriksizliklerin üzeri her zaman olduğu gibi sun’i gündemlerle maskelenmeye çalışılmaktadır.

İktidar, özellikle son yıllarda ”ya bendensin, ya da…” zihniyeti ile hareket etmektedir.

İktidarın bu tutumuna bir örnek; işte çok olmadı; Merkez üssü Elazığ’ın Sivrice ilçesi olan ve hepimizi derinden sarsan deprem ve sonrasında yaşananlar.

Elazığ’ın Sivrice dâhil merkez belde belediyelerine göre en ağır hasar tespit edilen belediyesi olan Yazıkonak Belediyesi olmasına rağmen, diğer bütün belediyelere Baknlık Yardım, ödenek gönderirken Yazıkonak belediyesini es geçiyor.

Peki sebep?

Çünkü sen Ak Partili değilsin, çünkü sen muhalifsin, çünkü sen Saadet Partilisin!

Partizanlığın dik alası!

Bizim siyaset anlayışımızda; deprem üzerinden siyaset yapıldığı ne zaman görülmüş?

Deprem üzerinden siyasi hınç olmaz!

Deprem üzerinden siyasi hesap görülmez!

Bunun adı en hafif tabirle vicdansızlıktır!

İktidarın bu konuda ki tutumu toplan yardımların gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılacağına dair bizleri endişelendiriyor.

Değerli arkadaşlar;

İşte şimdi de görüyoruz ki; Korona Virüs üzerinden siyasi hesaplar yapılıyor.

Sokağa çıkma yasağı kararı konusunda, kriz yönetiminde tam bir acemilik ve beceriksizlik örneği sergileyen iktidar, günlerce kamuoyunu ”istifa ” ile meşgul etti.

Ak Parti içerisinde yaşananlar ‘Taht Oyunları’nı aratmayacak cinstendi.

Kendi içerisindeki paralelleri, pelikanları, şucu bucu diyerek bazı isimler etrafında saf tutanları göremeyen, istifa tartışmaları etrafından yaşanan büyük çatlağın üzerini hemen ”birlik/beraberlik türküleri” söyleyerek kapatan iktidar, şimdi de muhalefet belediyelerini ‘paralel yapı’ olmakla suçluyor.

Hatta Sayın Cumhurbaşkanı, bu söylemi dün biraz daha ileri taşıyarak ‘PKK/FETÖ” imasında dahi bulundu.

Hâlbuki Sayın Cumhurbaşkanı dün konuşmasına; 83 milyon bir ve beraberiz, aynı toprakların insanıyız, aynı milletin evlatlarıyız” minvalinde ifadeler kullanarak başlamıştı.

Ancak ne yazık ki; konuşmasının sonunda az önce ifade ettiğim gibi yine, ayrıştıran, ötekileştiren bir üslupla çok ağır ifadeler kullandı

Gerçekten hayretler içerisinde kalıyoruz. Ne diyeceğimizi, nasıl yorumlayacağımızı bilemiyoruz!

‘Artık bu kadarı da olmaz, ya bu kadar da ileri gidilmez herhalde” dediğimiz ne varsa gün gün gerçekleşir hale geldi.

Milyonlarca insan mağduriyet yaşıyor,

Yine milyonlarca aile her akşam;

”Kira ve faturalarımızı nasıl ödeyeceğiz,

Ne yiyip, ne içeceğiz,

Çoluk çocuğumuzun masraflarını nasıl karşılayacağız,

Borçlarımızı nasıl ödeyeceğiz” sorularıyla meşgul oluyor, kara kara bunları düşünüyor.

Sokakta simit satarak evini geçindirmeye çalışan insanımızdan, yanında binlerce kişi çalıştıran işverene,

Özel okul taksitini nasıl ödeyeceğini hesap eden binlerce aileden, KYK borcunu düşünen binlerce gencimize,

Sokakta seyyar satıcılık yapan insanımızdan, kepenk kapatan yüzbinlerce esnafımıza,

Kirasını nasıl ödeyeceğini düşünen milyonlarca aileden, sadece kira geliriyle geçinenlere,

Zaten uzun süredir işsiz olanlardan ve bu süreçte işsiz kalanlardan, salgına rağmen çalışmak zorunda olan işçilerimize…

Her bir vatandaşımız, iktidardan, bilhassa Cumhurbaşkanı’ndan umudumuzu diri tutacak, dertlerimize çözüm üretecek müjdeli haberler bekliyor.

Aziz milletimiz, bu kavgadan, kutuplaşmadan, nefret dilinden bıktı, usandı!

İnsanlarımız artık Sayın Cumhurbaşkanı’ndan kendine has meşhur tonlamasıyla ”onlarrrrr” diye başlayan cümleler değil, hiçbir vatandaşımızı mağdur etmeden, aç/açıkta bırakmadan, ekonomi başta olmak üzere meselelerimize hangi çözümler üretilecek bunları duymak istiyor.

Hep beraber gördük ki; Korona Virüs, dil, din, renk, ırk, mezhep ayrımı yapmıyor.

Korona Virüsle mücadele süreci de hiçbir ayrım gözetilmeden, farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görüp, asgari müştereklerimizde buluşularak yönetilmelidir.

Unutulmamalıdır ki; siyaset dilinin kamplaştırılmasından, devlet kurumları arasında bir çatışmanın körüklenme heveslerinden bu ülkenin kazanacağı hiç ama hiçbir şey yoktur.

İktidara buradan çok açık bir çağrıda bulunmak istiyorum;

Muhalefet belediyeleri ile değil, Korona Virüs ile mücadele etmeye öncelik verin.

Geçmişte şikâyet ettiğiniz ne varsa; kendinize yapılan tüm yanlışları, bugün o günleri bile aratacak bir zihniyetle siz muhaliflerinize uyguluyorsunuz!

Tecrübeyle sabittir ki; ”haddini aşan ne varsa zıddına döner!”

Ekmek üzerinden siyaset yapılmaz!

Yardıma muhtaç insanlara ulaşacak yardımların önünü kesme gayretlerinden vazgeçin!

Cemil Meriç’in ifadesiyle; ”üslûbumuz kimliğimizdir.”

Üslubunuzun sizin kim olduğunuzu yansıttığını unutmayın.

Sizin gibi düşünmeyen herkesi; ”hain/paralel, şucu/bucu” diye yaftalamaktan bir an evvel vazgeçin.

”Bu ülkeye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” tavrı misali, ”yardım yapılacaksa biz yaparız, ekmek dağıtılacaksa onu da biz dağıtırız.” tavrından vazgeçin!

Saadet Partisi olarak, bizim siyaset anlayışımızda önceliğimiz; insanlarımıza hizmet edilmesidir.

Hiçbir vatandaşımızın mağduriyet yaşamamasıdır.

Her kim bu aziz millete hizmet ederse memnuniyet duyar, destekler, alkışlarız.

Yeter ki; bu ülkede hiç kimse aç yatağa girmesin!

Yeter ki; hiçbir vatandaşımız mağdur olmasın, kendini kimsesiz hissetmesin!

Kim yaparsa yapsın, bu millete hizmet edenlerin hayır duacısı oluruz.

Hiçbir mesele, alınacak oylar, elde edilecek makamlar/mevkiler, insanlarımızın derdine çözüm üretilmesinden önemli değildir.

Siz de artık bu nefret dilinden, ”onlar ve biz” söyleminden, ayrıştıran, ötekileştiren tutum ve davranışlarınızdan bir an evvel vazgeçin.

Millet, sizden kavga etmenizi değil, hizmet etmenizi, dertlerine çözüm üretmenizi bekliyor.

İktidara,

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in tarihe geçen şu sözlerini hatırlatmak istiyorum;

”İktidara gelirseniz; Hâl ve hareketlerinize dikkat edin.

Kibirli olmayın,

Kendini beğenmişlik etmeyin.

Size ait olmayan şeyleri almayın,

Güçsüzlere yardım edin ve ahlâk kurallarına uyun.

Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur!

Her iktidar geçicidir ve herkes, er veya geç, önce milletin ve nihayet Allah’ın önünde hesap verecektir.”

————————————————————

Sözlerime son verirken; ben milletimizi bir an durup, şöyle bir tabloyu hayal etmeye davet ediyorum:

Düşünün ki; Sayın Cumhurbaşkanı, bütün parti liderlerini davet etmiş, pandemiyle ilgili Türkiye’nin eylem planını paylaşıyor ve istişare ediyor, her liderin görüşünü alıp, böylelikle süreçte atılacak adımları daha da güçlendiriyor…

Düşünün ki; parti ayırmaksızın, her belediye ile iyi bir koordinasyon sağlayarak, sadece ama sadece vatandaşlarımızın derdini çözmeyi merkeze alan bir süreç işletiliyor…

Hep beraber arkamıza yaslanıp şöyle bir hayal edelim;

İktidar partisinin yöneticileri günlük siyasetle uğraşmak yerine, sadece bu sürecin eksiklerini gidermeye yönelik gayreti ortaya koyuyor…

Basını yasaklarla susturmak yerine, sürece katkı sağlayacak şekilde ve vatandaşın sesi olan yayınlar yapmalarından memnuniyet duyuluyor…

Sayın Cumhurbaşkanı, ekranlara çıkmış; kuşatıcı, sahiplenici, samimiyetle ve iyi niyetle hazırlanmış güzel sözlerle milletimizin tümüne sesleniyor…

Nasıl olurdu sizce?

Böyle bir Türkiye elbette çok daha güzel olurdu; fakat bu güzel tablo maalesef bugün ülkemiz için sadece bir hayal olarak kalıyor…

Ne acı değil mi?

Ama aziz milletimiz şunu bilmelidir ki,

Böyle bir iktidar mümkün,

Böyle bir Türkiye mümkündür!

Ve samimiyetle inanıyoruz ki; bu güzel tablo, hem de en yakın zamanda gerçekleşecek inşallah…

Bu millet, salgın döneminde dahi kendisini ayrıştıranları ilk fırsatta oturdukları koltuktan kaldıracak; her şart ve zeminde birlik ve beraberlik çağrısı yapanlara, yani milletimizi birleştirenlere emaneti teslim edecek…

Bir hayalimiz var ve bu hayallerimizi gerçekleştireceğimiz günler yakındır!

En kısa sürede millet olarak bu zor günleri de atlatıp, sağlıklı, sıhhatli günlere kavuşmamız temennisiyle.

Sizleri saygıyla selamlıyorum.